25 Mart 2012 Pazar

Bizim Safiye


Gözlerini daha ileri dikti, yalanı görmemek için yaptığı bir şeydi bu. Sırf yalan söyleyenin kıvranışlarını görmemek için. Sonra arkasını döndü, elini havada savurdu, bu onun konuşan kişiye önem vermediğini gösteriyordu. Neye önem verdiğini o da tam olarak bilmiyordu. Birkaç yıl önce olsa okul bitse de işe girsem derdi. Kazanacağı paraları ve annesini düşünürdü.
Alacağı yeni kıyafetleri… Neden yeni kıyafetler? Hep kuzenlerinin eskilerini giymekten sıkılmış mıydı yoksa? Garip, oysa her yaz o kıyafetleri dört gözle beklerdi.
Tekrar erkeğe döndü napıyordu bu salak ağlıyor muydu? Tanrım acınacak durumda olmak buydu herhalde… Neyse bir kerede erkek onun için ağlasındı. Cem sarsılıyordu ağlamaktan. Sahi neden ağlıyordu? Hııı doğru aldatmıştı bizim Safı, klasik erkek hareketi deyip geçmeyin, Cem çok yaratıcıydı, komşu kızını apartmanda sıkıştırmış, tam bu esna da müstakbel kayınvalidesini ziyaret eden Saftiriğin kapıyı açmasıyla foyası ortaya çıkmıştı. Komşu kızı dediğimiz bir bebe değil Züleyha Abla, var yani 35 yaşında. En az on yaş büyük Cem’den.
Cem, Züleyha’nın onu sıkıştırdığını iddia ediyordu ama asıl flashback aksini söylüyordu. Zira alenen elleyen mıncıklayan bizim Cem’den başkası değildi. Ne fantezi ama. Belli ki tır şoförü kocasının yokluğunu bizim Cemle gideriyormuş.
Saftirik elini tekrar havada savurdu. Dinlemiyordu artık, hala yaz aylarında gelen o kullanılmış kıyafetleri düşünüyordu. En çok neyi severdi onların içinden? Tabii ki t-shirtleri.
İşe girdiğinden beri kendine çok az şey alabilmişti. Yedi ayda sadece birkaç parça bir şey. Ahh tanrım şu Cem sesini kesse tam olarak ne aldığını zihninde sıralayabilirdi, kaç takside böldürdüğünü bile söyleyebilirdi. Ama adam her şeyi başa sarıp duruyordu.
Sonunda bir sessizlik oldu, galiba adam gözyaşlarında boğulmuştu. Mümkün müydü bu? Yo hayır Cem şu anda tam olarak kalp krizi ve astım arası bir kriz geçirme numarası yapıyordu. Kapıyı çarpıp çıktı evden Safiye. Evet, Saf, Safiye’nin kısaltılmışı aslında pek saf değildir kızımız.
Hızla salondan geçti, şimdi hiç Cem’in gudubet suratlı annesini çekemezdi. Kadın zaten oralı değildi, deli gibi, ölmüş kocasının fotoğrafına bakarak konuşuyordu. Paçayı iyi yırttı yani, bu manyak ve sapıtık aileden kurtulmuştu. Zira Cem’in ablası pek normal sayılmazdı; 33 yaşında evde kalmış ve göğüslerine pamuk tıkayan bir kız kurusu hayal edin ki bir elinde her daim Memoli’nin resmi var. Tanrım Yılan Hikâyesinden beri adama takık karı.
Merdivenleri inerken satın aldığı ilk parça aklına geldi. Narçiçeği renginde yüksek bel, kiloş etek; 29.90. Dışarı çıkarken derin bir nefes aldı. Ahh neden Cem’e This is Sparta diye bağararak bir tekme atmamıştı ki? Daha etkili olurdu, belki numaradan geçirdiği krizde dalak parçalanmasına dönerdi.
Etek tiril tirildi. Üstüne genelde siyah, boyun kısmı dantelli bir bluz giyerdi.  Ayaklarına da siyah babetlerini geçirdiği zaman ondan mutlusu yoktu.
Yokuş aşağı inerken, neden Kaybedenler Kulübünün daimi üyesi olduğunu sordu kendi kendine. Sahi neden? Muhtemeldir ki; her gözünün içine bakıp çok hoşsun diyenden pozitif elektrik alıyordu. Safiye için ideal erkek onu güzel ve çekici görendi, zira erkekte aynı özellikleri taşımalıydı. O romantik-komedilerin, eski dönem şarkılarının anlattığı aşkların arayışı içindeydi. Ama gerçeğinde farkındaydı.
İkinci parça: keten, bej rengi yazlık ayakkabılar; 45 lira. Çok sevmişti bizim Saf bu ayakkabıları. Öyle ki yaz boyunca paralamıştı ayakkabıları ayağında.
Kuğulu parka gitmek için Arjantinden direk indi. Biraz kuğu balesi izlerse keyfi yerine gelebilirdi.  Tanrım neler saçmalıyordu böyle? Cem nasıl olmuştu da Züleyha’yı sıkıştırmıştı? Hayır, kadın güzel olsa bir nebze anlayabilirdi.
Üçüncü parça: Tunalı pasajından aldığı, güzel siyah elbise: 30 lira.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aaaa, gücenirim ama düşündüğünü yazmazsan