Gözlerini daha ileri dikti, yalanı görmemek için yaptığı bir
şeydi bu. Sırf yalan söyleyenin kıvranışlarını görmemek için. Sonra arkasını
döndü, elini havada savurdu, bu onun konuşan kişiye önem vermediğini
gösteriyordu. Neye önem verdiğini o da tam olarak bilmiyordu. Birkaç yıl önce
olsa okul bitse de işe girsem derdi. Kazanacağı paraları ve annesini düşünürdü.
Alacağı yeni kıyafetleri… Neden yeni kıyafetler? Hep
kuzenlerinin eskilerini giymekten sıkılmış mıydı yoksa? Garip, oysa her yaz o
kıyafetleri dört gözle beklerdi.
Tekrar erkeğe döndü napıyordu bu salak ağlıyor muydu? Tanrım
acınacak durumda olmak buydu herhalde… Neyse bir kerede erkek onun için
ağlasındı. Cem sarsılıyordu ağlamaktan. Sahi neden ağlıyordu? Hııı doğru
aldatmıştı bizim Safı, klasik erkek hareketi deyip geçmeyin, Cem çok
yaratıcıydı, komşu kızını apartmanda sıkıştırmış, tam bu esna da müstakbel
kayınvalidesini ziyaret eden Saftiriğin kapıyı açmasıyla foyası ortaya
çıkmıştı. Komşu kızı dediğimiz bir bebe değil Züleyha Abla, var yani 35
yaşında. En az on yaş büyük Cem’den.
Cem, Züleyha’nın onu sıkıştırdığını iddia ediyordu ama asıl
flashback aksini söylüyordu. Zira alenen elleyen mıncıklayan bizim Cem’den
başkası değildi. Ne fantezi ama. Belli ki tır şoförü kocasının yokluğunu bizim
Cemle gideriyormuş.
Saftirik elini tekrar havada savurdu. Dinlemiyordu artık,
hala yaz aylarında gelen o kullanılmış kıyafetleri düşünüyordu. En çok neyi
severdi onların içinden? Tabii ki t-shirtleri.
İşe girdiğinden beri kendine çok az şey alabilmişti. Yedi
ayda sadece birkaç parça bir şey. Ahh tanrım şu Cem sesini kesse tam olarak ne
aldığını zihninde sıralayabilirdi, kaç takside böldürdüğünü bile
söyleyebilirdi. Ama adam her şeyi başa sarıp duruyordu.
Sonunda bir sessizlik oldu, galiba adam gözyaşlarında
boğulmuştu. Mümkün müydü bu? Yo hayır Cem şu anda tam olarak kalp krizi ve
astım arası bir kriz geçirme numarası yapıyordu. Kapıyı çarpıp çıktı evden
Safiye. Evet, Saf, Safiye’nin kısaltılmışı aslında pek saf değildir kızımız.
Hızla salondan geçti, şimdi hiç Cem’in gudubet suratlı
annesini çekemezdi. Kadın zaten oralı değildi, deli gibi, ölmüş kocasının
fotoğrafına bakarak konuşuyordu. Paçayı iyi yırttı yani, bu manyak ve sapıtık
aileden kurtulmuştu. Zira Cem’in ablası pek normal sayılmazdı; 33 yaşında evde
kalmış ve göğüslerine pamuk tıkayan bir kız kurusu hayal edin ki bir elinde her
daim Memoli’nin resmi var. Tanrım Yılan Hikâyesinden beri adama takık karı.
Merdivenleri inerken satın aldığı ilk parça aklına geldi.
Narçiçeği renginde yüksek bel, kiloş etek; 29.90. Dışarı çıkarken derin bir
nefes aldı. Ahh neden Cem’e This is Sparta diye bağararak bir tekme atmamıştı
ki? Daha etkili olurdu, belki numaradan geçirdiği krizde dalak parçalanmasına
dönerdi.
Etek tiril tirildi. Üstüne genelde siyah, boyun kısmı
dantelli bir bluz giyerdi. Ayaklarına da
siyah babetlerini geçirdiği zaman ondan mutlusu yoktu.
Yokuş aşağı inerken, neden Kaybedenler Kulübünün daimi üyesi
olduğunu sordu kendi kendine. Sahi neden? Muhtemeldir ki; her gözünün içine
bakıp çok hoşsun diyenden pozitif elektrik alıyordu. Safiye için ideal erkek
onu güzel ve çekici görendi, zira erkekte aynı özellikleri taşımalıydı. O
romantik-komedilerin, eski dönem şarkılarının anlattığı aşkların arayışı
içindeydi. Ama gerçeğinde farkındaydı.
İkinci parça: keten, bej rengi yazlık ayakkabılar; 45 lira.
Çok sevmişti bizim Saf bu ayakkabıları. Öyle ki yaz boyunca paralamıştı
ayakkabıları ayağında.
Kuğulu parka gitmek için Arjantinden direk indi. Biraz kuğu
balesi izlerse keyfi yerine gelebilirdi.
Tanrım neler saçmalıyordu böyle? Cem nasıl olmuştu da Züleyha’yı
sıkıştırmıştı? Hayır, kadın güzel olsa bir nebze anlayabilirdi.
Üçüncü parça: Tunalı pasajından aldığı, güzel siyah elbise:
30 lira.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Aaaa, gücenirim ama düşündüğünü yazmazsan