30 Mart 2012 Cuma

Hafta sonuna hazırım

Bugüne kadar söylememiş olabilirim ama Cuma günleri saat 2'ye kadar çalışıyorum. Galiba bu nedenledir işimi çok seviyorum ben ya:)
Çok dolu bir hafta sonu beni bekliyor. Zaten iş çıkışı ufak bi Tunalı Kızılay turu yapıcam. Yarın'da Rossy ile Ulus'a gidicem. Kendisi Türkiye'ye yeni geldi fakat benden daha iyi biliyor buraları. Ulus'u gezicez:)
Pazar günü ise iş yerinden bir arkadaşın veda yemeği var. Ve bu iki güne ayrıca iki kitap sığdırmalıyım. Zaten geçen haftadan itibaren(geçen pazar çıkıp kendi kendime baya dolaşmıştım sonra arkadaşlarla buluştum.) evde kös kös oturmamaya karar verdim
Hamiş: bloglarda gezinirken buluşmaları gördüm. Ve bende Ankara'daki bloggerlarla görüşmek istiyorum:)))) Eğer onlarda isterlerse:) Günün şarkısı;

29 Mart 2012 Perşembe

İnsanlar

İnsanlar bazen gerçekten konuşmak için konuşuyorlar. Ve ben hayatımda bu kadar çok boş konuşan gördüğüm için hayal kırıklığı içerisindeyim. Tam olarak bir şeyler paylaşabildiğim insan sayısı çok az. Bir Elif'im var kendisi benden 2 yaş küçük fakat ona abla diyebilirim:)  
Artık bende kendimi görüştüğüm insanlara göre programladım. 
Bazılarıyla mal mal bakınıyorum:)
Bazılarıyla kahve içmeye gidiyorum,
Kimileriyle her şeyimi paylaşıyorum,
Kimileri bilge kişi statüsünde,
Bazıları ise sadece varlar..

26 Mart 2012 Pazartesi

İtalya, İtalya.....

         2010 yılında arkadaşlarımın da gazına gelerek erasmusa başvurmuştum. Önceleri aslında hiç gitmek istemiyordum çünkü belli bir miktar para gerekiyordu. Allah'tan devlet Avrupa ülkeleri için iyi burslar veriyordu.    Neyse biz üç arkadaş Venedik yolunu tuttuk. İyi ki gitmişim. Hayatımda aldığım en güzel karar. Ama keşke buradan gittiğim arkadaşlarımla çok iç içe olmasaydım. İtalyan bir sürü arkadaşım vardı. Ama 1 2 Türk yan yana olunca insan konuşamıyor, utanıyor sıkılıyor.
Tam biz gittiğimiz sıralarda Angelina Jolie ve Johnny Depp Turist filminin çekimlerine başlamışlardı. Allahım her gün bir yerde belki görürüz diye gözlerimizi dört açmıştık.
En sonunda ben Johnny'i görmeyi başardım. Tamamiyle tesadüf oldu, trenle Milano'ya gidecektim. Vapurdan  indim, istasyona ayak basmamla kızların çığlıklarını duymam bir oldu. Bir süre bekledim acaba görür müyüm diye. Baktım yok yani gelen giden yok, treni kaçırıcam biraz daha dursam. Trene binmeye karar verdim, tam vagonları dolaşıyordum ki biletimi basmadığımı hatırladım. Can hıraş indim trenden, o sırada kızların çığlıkları hat safhadaydı. bende yanlarına gittim ve o andan Johnny'i çıktı el salladı öpücük yolladı. Kızlar gözlüklerini çıkar diye bağırınca, gözlüklerini çıkardı. Allahım bi insan bu kadar karizma olur ya. Kalakaldım orada öyle. Sonra tren aklıma geldi, koşa koşa bindim trenime. Yol boyunca bütün herkese haber verdim:)
           Elimden geldiğince başka şehirlere de gittim; Floransa, Siena, Milano, Como, Sirmione. Akrabalarım İsviçre'nin İtalyan Kantonunda yaşadıkları için oralara da gittim. Hoş daha önce de gitmiştim ama bu sefer daha bir güzeldi:) İşte bazı fotoğraflar:)
                     Venedik Karnavalı'ndan;


                                           Burano










                                 Milano D'Uomo Katedrali;
                                  Venedik Rialto Köprüsü;





                                        Basel İsviçre;
                                         Como;
                                                Como;

                                     Floransa;


                                     Bassano Del Grappa;


                                      Floransa;
                                        Siena;

                                    Milano;
   

25 Mart 2012 Pazar

Bizim Safiye


Gözlerini daha ileri dikti, yalanı görmemek için yaptığı bir şeydi bu. Sırf yalan söyleyenin kıvranışlarını görmemek için. Sonra arkasını döndü, elini havada savurdu, bu onun konuşan kişiye önem vermediğini gösteriyordu. Neye önem verdiğini o da tam olarak bilmiyordu. Birkaç yıl önce olsa okul bitse de işe girsem derdi. Kazanacağı paraları ve annesini düşünürdü.
Alacağı yeni kıyafetleri… Neden yeni kıyafetler? Hep kuzenlerinin eskilerini giymekten sıkılmış mıydı yoksa? Garip, oysa her yaz o kıyafetleri dört gözle beklerdi.
Tekrar erkeğe döndü napıyordu bu salak ağlıyor muydu? Tanrım acınacak durumda olmak buydu herhalde… Neyse bir kerede erkek onun için ağlasındı. Cem sarsılıyordu ağlamaktan. Sahi neden ağlıyordu? Hııı doğru aldatmıştı bizim Safı, klasik erkek hareketi deyip geçmeyin, Cem çok yaratıcıydı, komşu kızını apartmanda sıkıştırmış, tam bu esna da müstakbel kayınvalidesini ziyaret eden Saftiriğin kapıyı açmasıyla foyası ortaya çıkmıştı. Komşu kızı dediğimiz bir bebe değil Züleyha Abla, var yani 35 yaşında. En az on yaş büyük Cem’den.
Cem, Züleyha’nın onu sıkıştırdığını iddia ediyordu ama asıl flashback aksini söylüyordu. Zira alenen elleyen mıncıklayan bizim Cem’den başkası değildi. Ne fantezi ama. Belli ki tır şoförü kocasının yokluğunu bizim Cemle gideriyormuş.
Saftirik elini tekrar havada savurdu. Dinlemiyordu artık, hala yaz aylarında gelen o kullanılmış kıyafetleri düşünüyordu. En çok neyi severdi onların içinden? Tabii ki t-shirtleri.
İşe girdiğinden beri kendine çok az şey alabilmişti. Yedi ayda sadece birkaç parça bir şey. Ahh tanrım şu Cem sesini kesse tam olarak ne aldığını zihninde sıralayabilirdi, kaç takside böldürdüğünü bile söyleyebilirdi. Ama adam her şeyi başa sarıp duruyordu.
Sonunda bir sessizlik oldu, galiba adam gözyaşlarında boğulmuştu. Mümkün müydü bu? Yo hayır Cem şu anda tam olarak kalp krizi ve astım arası bir kriz geçirme numarası yapıyordu. Kapıyı çarpıp çıktı evden Safiye. Evet, Saf, Safiye’nin kısaltılmışı aslında pek saf değildir kızımız.
Hızla salondan geçti, şimdi hiç Cem’in gudubet suratlı annesini çekemezdi. Kadın zaten oralı değildi, deli gibi, ölmüş kocasının fotoğrafına bakarak konuşuyordu. Paçayı iyi yırttı yani, bu manyak ve sapıtık aileden kurtulmuştu. Zira Cem’in ablası pek normal sayılmazdı; 33 yaşında evde kalmış ve göğüslerine pamuk tıkayan bir kız kurusu hayal edin ki bir elinde her daim Memoli’nin resmi var. Tanrım Yılan Hikâyesinden beri adama takık karı.
Merdivenleri inerken satın aldığı ilk parça aklına geldi. Narçiçeği renginde yüksek bel, kiloş etek; 29.90. Dışarı çıkarken derin bir nefes aldı. Ahh neden Cem’e This is Sparta diye bağararak bir tekme atmamıştı ki? Daha etkili olurdu, belki numaradan geçirdiği krizde dalak parçalanmasına dönerdi.
Etek tiril tirildi. Üstüne genelde siyah, boyun kısmı dantelli bir bluz giyerdi.  Ayaklarına da siyah babetlerini geçirdiği zaman ondan mutlusu yoktu.
Yokuş aşağı inerken, neden Kaybedenler Kulübünün daimi üyesi olduğunu sordu kendi kendine. Sahi neden? Muhtemeldir ki; her gözünün içine bakıp çok hoşsun diyenden pozitif elektrik alıyordu. Safiye için ideal erkek onu güzel ve çekici görendi, zira erkekte aynı özellikleri taşımalıydı. O romantik-komedilerin, eski dönem şarkılarının anlattığı aşkların arayışı içindeydi. Ama gerçeğinde farkındaydı.
İkinci parça: keten, bej rengi yazlık ayakkabılar; 45 lira. Çok sevmişti bizim Saf bu ayakkabıları. Öyle ki yaz boyunca paralamıştı ayakkabıları ayağında.
Kuğulu parka gitmek için Arjantinden direk indi. Biraz kuğu balesi izlerse keyfi yerine gelebilirdi.  Tanrım neler saçmalıyordu böyle? Cem nasıl olmuştu da Züleyha’yı sıkıştırmıştı? Hayır, kadın güzel olsa bir nebze anlayabilirdi.
Üçüncü parça: Tunalı pasajından aldığı, güzel siyah elbise: 30 lira.

23 Mart 2012 Cuma

*
Bu aralar bunalımda gibiyim. Eve hiç gidesim yok. kendimi sokaklara atmak istiyorum. Zaten öyle de yapıyorum. Lazım olmayan şeyler satın alıyorum. Bilmiyorum belki İstanbul'a gitmem lazım. Annemleri, arkadaşlarımı özledim. Duygusal ergenlere döndüm anlayacağınız. Bu aralar çok bencil insanda var etrafımda. Sıkıldım.
****Bu arada Tiziano Ferro'yu ilk çıktığında hiç sevmemiştim. Perdono şarkısı bi garibime gitmişti. Ama diğer şarkıları çok güzel.
Bu şarkıda ki şu sözler çok hoşuma gitti.
Dici che esistono solo persone buone
Quelle cattive sono solamente sole… 



Sadece iyi insanların var olduğunu, kötü olanlarınsa yalnız yaşadıklarını söylüyorsun... 

20 Mart 2012 Salı

sıcak çok sıcak

Birden bire yaz geldi, 16 derece. sabah işe gelir gelmez, Selo Bey dünden kapattığım falıma baktı; sevgilin yok yalnızsın dedi, bir havacı pilot gözüküyor dediği anda ise şoka girdim çünkü sırrımı biliyormuş gibiydi. tama büyük bir sır değil ama çok az insan biliyor bunu. Ama aşk yok anacım. Velhasılı Selo Bey büyük falcı.

16 Mart 2012 Cuma

Bricit Bricitt

Zoey'in çekilişiyle bana çok ama çok tatlı Bricit  çıktı. Bana çok güzel ciciler göndermiş.  ben en çok  Ahmet Ümit'in Bab-ı Esrar kitabını görünce çıldırdım galiba. sevinçten resmen ağzım açık kaldı. bende onun hediyelerini bu cumartesi göndereceğim umarım beğenir:)))

12 Mart 2012 Pazartesi

Daha önce okumalıydım!!!

                                                  


Ben bu kitabı 2 sene önce falan satın almıştım ama bir türlü okuyamamıştım.Geçtiğimiz perşembe falan başladım son bi kaç sayfam kaldı. hayran oldum resmen çoook güzel Ahmet Ümit'i sevmekle yanlış yapmıyorum bir kez daha anladım.
Bab-ı Esrar'ı satın almalıyımmm

6 Mart 2012 Salı

hafta sonu

Bu hafta sonu çok heyecanlıydı.... neden derseniz dolu dolu geçti. Cuma günü çok sevdiğim bir insanın konserine gittim bana aile meclisini hatırlattı.. Çok seviyorum onun bağlama çalışını...bi insan hiç dinlenmeden 3 saat saz çalıp türkü söyler mi ya..


Konser harika geçti, sonra cumartesi gecesi dışarı çıktı biraz kafa dağıtalım diye.. ve gittiğimiz kulüpte Nuri Alço  tüm ihtişamıyla masaları geziyordu.. e bizde geri kalmadık fotoğraf çektirdik. ama yani o röpteşambır ve buzlu viski görülmeye değerdi. fonda da onun o meşhur müziği var ya o çalıyordu. rabbim hepimiz potansiyel Oya Erdoğandık yani:)) puhahah ay çok güldüm.
Pazar günü de sinemaya gittim, aslında tam olarak gitmek istediğim film değildi ama olsun. Yine de eğlendim... Film; This Means War Türkçe Meali ile; İyi Olan Kazansın.;

film boyunca allahım iki süper-hero stayla yakışıklı adam neler yapıyor bir kadın için diye içim içimi yedi... Neyse sonra kendime geldim. Filmde duyduğum bir şarkı bana kuzenimle bi kulüpteki dans ettiğimiz anı hatırlattı..:)
Yine bol videolu ve resimli bir yazı oldu:)